Dün geceden beri elimde Çin yapısı bir el
feneri var işportadan bir milyon liraya alınmış. İşportacıya
gelinceye kadar en az iki el değiştirmiş olması lazım yani
Türkiye’ye girişi altı yüz bin liranın altında.
Tarttım 170 gram geldi. Şarj ediliyor pil masrafı yok, ışığı
uzağa yakına ayarlanabiliyor. Yan tarafında ikinci ampülü var,
masa üstüne dik koyduğunuz zaman okuma yapabiliyorsunuz.
Ayrıca pusulası var. Yön tayin yapabiliyorsunuz. Şekli ve
renkleri son derece şık.
Böyle bir şeyin Türkiye’de üç milyon liradan aşağı
üretilebileceğini sanmıyorum.
El fenerini evirip çevirdikçe sanayiciliği seçmiş olanlara
acımaya; başladım. İnsanın böyle bir konuda üretimi olsa;
ülkemize elini kolunu sallayarak giren damping malları damping
mallar karşısında; kısa zamanda iflas bayrağını çeker.
Eskiden beri züccaciye ticareti ile uğraşan bir tanışımız var.
Geçenlerde mağzasına girdiğimde kendimi Çin’de sandım.
- Ne kadar iyi. Memlekete ucuzluk geliyor; diye düşünenler
çoğunluktadır ama, bunun acısı geçen zaman içinde ortaya
çıkacaktır.
En çarpıcı örneklerden biri şeker konusudur. Türkiye şekeri
pancardan üretmek zorunda olduğundan pahalı mal ediyor. Pahalı
şeker yiyor. Buna rağmen pancar üreticisi memnun değil.
Yeterli parayı kazanamıyor. Şeker kamışı ile yapılan üretim
son derece ucuza elde ediliyor ve konusunda Dünyaya hakim
oluyor. Türkiye’nin ucuz şeker tüketimi için, şeker pancarı
üretiminden ve şeker pancarından üretilen şekerden vazgeçmesi
düşünülemez. Ülkemizde buna benzer pahalı mal edilmesine
rağmen feza edilmeyecek iş kolları vardır.Korunmaları da
gerekir.
Amerika Birleşik Devletlerinden tekstilimize konan kotanın
çoğaltılması için uğraşırken, ülkemize yol geçen hanına girer
gibi, gerekli olduğu şüpheli malların yurdumuza girişinin
düzene sokulması lazım.
El fenerine baktıkça bir taraftan sanayicilerimiz adına
endişelenirken, bir taraftan da yükte ağır, pahada hafif tuğla
kiremit işi ile uğraştığımıza şükretmeye başladım. Hiç olmazsa
Çinliler tarafından vurulma riskimiz yok.
Cumartesi gecesini böyle karmaşık duygular içinde, sanayiler
adına endişelenerek geçirdim. Sabah, hürriyet gazetesinin 12
Ekim Pazar sayısını elime aldığımda, ilk sahifede:
<< Bir zamanların sütyen Kralı Cüneyt Ayral, iflas edince
Nice’e yerleşti. Ayral şimdi 12 yaşındaki oğluyla Fransız
pazarlarında, Fransızca ‘’ikizlere takke’’ diye bağırarak
sütyen ve don satıyor.>> yazdığını görmem mi ?
Sanayicimiz adına endişelenmekte haklı olduğumu anladığınızı
sanıyorum.
En güzel günler sizlerin olsun / İlhan ÇENESİZ
|